Prof.Dr. Cevdet Bozkuş
ÜNİVERSİTELERİMİZ NE DURUMDA
Prof. Dr. Cevdet Bozkuş
Üniversite; En üst seviyede eğitim verilen, araştırma yapılan ve bilgi üretilen kurumdur. En önemli işlevi bilimsel araştırma yapmak, bilim insanı yetiştirmek ve öğrencilerini eğitim ve öğretim yoluyla bir dalda nitelikli meslek adamı yetiştirmektir.
Bir üniversite, yönetim ve mali açıdan özerk, bilimsel açıdan özgür olması gerekir. Üniversitelerimiz bu yönüyle genelde gerçek bir üniversite olmaktan uzak ve uluslararası bilim kurumları sıralamasında son sıralarda yer almaları üzücüdür. Daha önce kurumsallaşmasını tamamlamış ODTÜ, İTÜ, Boğaziçi gibi üniversitelerimizi ayırmamız lazım. Devlet üniversitelerimiz neden bu duruma geldi;
Siyasi iktidarların kurumlar üzerindeki hakimiyet hırsı. Özerk ve özgür olmasınlar, bilim yapmasınlar, halkı aydınlatmasınlar, yanlışlarıma engel olmasınlar gibi çağdışı bir anlayışla üniversitelerin toplumdaki değişim rolünü engellemişlerdir.
YÖK. 1980 darbecileri üniversiteleri kontrol altında tutmak için çıkardıkları YÖK yasasıyla, özerk olması gereken üniversiteler vesayet altına alınmış, sonrada gelen iktidarlarda üniversiteleri bu kurum aracılığı ile kendi arka bahçeleri haline getirmişlerdir.
Rektör atamaları. Üniversitelere rektör atamaları deneyim, beceri, ehliyet, liyakat, bilimsellik yerine dernek, cemaat, cemiyet, vakıf ilişkilerine göre yapıldı. Bu atamalarla gelen rektörlerin üniversiteleri ileri taşımaları ve yönetmeleri mümkün olmamıştır.
Öğretim elemanı alımlarında kalite, nitelik ve akademik birimlerin gerçek ihtiyacı dikkate alınmadan, adrese teslim ilanlarla birilerinin yakınlarına göre yapılmıştır. Bu çağdışı zihniyet üniversitelere çok zarar vermiştir.
Kurumsallaşmasını hala tamamlayamamış ve idari sistem iyi çalışmayan üniversitelerimiz var.
Her ile bir üniversite açılması çok yanlış olmuştur. Son yıllarda kurulan üniversitelerde akademik personel, fiziki imkanlar ve öğrenci hizmetleri son derece yetersiz. Bu üniversitelerden kaliteli bir eğitim-öğretim bekleyemezsiniz.
İşini iyi yapan nitelikli ve kaliteli akademik elemanlar üniversitelerin çalışma koşullarından rahatsız olunca çareyi gitmekte bulmuşlar.
Akademik personelin görev anlayışında isteksizlik ve keyfilik belirgin bir şekilde geliştiği görülmektedir. Çoğu akademik personel göreve öğleden sonra gelmekdedir. Bu alışkanlık haline gelmiş durumda. İsteyen gelip görebilir. Bu durum yönetim anlayışından kaynaklanmaktadır. Ancak ülkesini sevdiğini iddia edenlere bir mesajım var. ‘’Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır’’ diyen Büyük Önder Atatürk’ün bu sözü yakanızda rozet olsun.
Akademik yükselmelerde seviye çok düşmüştür. Eskiden Doçent olmak için yabancı dil taban puanı 70, yayın yeterliliğinden sonra sözlü sınavdan başarılı olduktan sonra doçent oluyordunuz. Şimdi Yabancı dil puanları düşmüş ve bilimsel araştırma yayınları bir puanlama sistemi ile düşük bir seviyeye çekilmiştir. Bu anlayışla kaliteyi artıramazsınız.
Öğrencilerin eğitim-öğretim ortamları yeterli olmadığı gibi ulaşımları sorunlu, yeterli yurt, sosyal, kültürel ve sportif tesisleri yok.
Akademik ve idari personeli, öğrencisi herkes mutsuz.
Bu nedenlerle üniversitelerimiz amaçlarına uygun gelişememişlerdir. Bu ülkeyi yöneten siyasiler bu ülkeyi gerçekten seviyor iseler, üniversitelerden ellerini çeksinler. Çünkü; 1.Eğitim-Öğretim, 2.Bilimsel Araştırma, 3.Topluma hizmet gibi üç temel görevi olan üniversitelerimiz bu ülkeyi ileriye taşıyacak en önemli kurumlardır.
Üniversiteler ve öğretim üyelerinin varlıklarını en önemli sebebi ülkeye ve topluma hizmet etmektir. Bunun için üniversitelerin varlık sebebi,
Ülke ekonomisinin ihtiyaç duyduğu yüksek becerili işgücü ve bilimsel araştırma sonuçları üretmektir.
Toplumun sosyal değişim ve gelişim süreçlerinde öncü rol oynamaktır.
Bilgi toplumu ve bilgi ekonomisi gelişimini yönlendirmek ve toplumun geleceğine yön vermektir.
Örneğin; ABD, Japonya, Hollanda, Güney Kore gibi ülkelerin bugünkü duruma gelmelerinde Üniversitelerin rolü olmuştur. Örneğin: Hollanda’nın tarımdaki başarısında, kurulan sistemin en önemli ayaklarından birisi eğitim ve Ar-Ge çalışmalarının yapıldığı üniversitelerdir.
O halde Üniversitelerimiz yeniden yapılandırılmalı, özerk olmalı ve gelişmiş ülkelerde olduğu gibi görevlerini tam yerine getirecek, ülkenin kalkınmasına katkı sağlayacak bilimsel çalışmalar yapmak sorumluluğunda olmalıdırlar.
ÇÖZÜM
Şu andaki sisteme göre yeni seçilecek Cumhurbaşkanı bu ülkeyi ve Atatürk’ü çok seviyorsa üniversitelerin önünü açmalı, özgür ve özerk bilimsel yapısına kavuşması için adımlar atmalı ve kesinlikle ırk, mezhep ayrımı yapmadan sadece ehliyet, liyakat, ahlakı ve bilimi ön plana alarak rektör ataması yapmalıdır. Bu kriterlere uygun atanacak rektörler;
İyi bir yönetim ekibi kurmalılar.
Özerk ve özgür bilim kurumu yapılanması için çok hızlı çalışmalılar.
Kurdukları yönetim ekibi ile üniversitelerinin var olan sorunlarını öncelik sırasına çözmeye başlamalılar.
En önemli amaçlarından biri olan eğitim-öğretimde kaliteyi artırırken, diğer amaçları olan ve nerdeyse yok olmuş araştırma ve topluma hizmet faaliyetlerine önem vermeliler. Bulundukları kentin halkı ile bütünleşen ve kent çevresinin gelişmesine yönelik projeler üreten bir kurum şekline getirmeliler. Örneğin; Kars ve çevresi halkının ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Ancak sorunları nedeniyle gelişmeyen hatta gerileyen bu sektörlerin sorunlarını çözecek projeler geliştirmeliyiz. Gelişmiş dünya ülkelerinde olduğu bu sektörlerin gelişmesini sağlıyacak biyoenerji sistemlerini devreye sokmalıyız.
O zaman üniversiteler bugünkü durumundan hayal ettiğimiz modern, çağdaş ve bilimselliği öne alan, topluma hizmet eden üniversiteler olma noktasına gelmiş olurlar.
Bunları yapmak zor değil. Ülke ve yarınlarını önemseme anlayışından geçer. Söz konusu vatansa gerisi teferruattır. Bizim coğrafi zenginliğimiz hiçbir Avrupa ülkesinde yoktur. Tek eksiğimiz Atatürk’ten sonra bu ülkenin iyi şekilde yönetilememesidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.