Faruk Ocak
Siyasette kör eden partizanlık
Siyasette tam anlamıyla ideolojik körlük durumu var. Birinin ak dediğine diğeri hiç sorgulamadan soruşturmadan anında "Hayır, o kara" yanıtı veriyor. Ya da biri siyaseten yanlış yaptığında, hiç kimse bunun doğruluğuna yanlışlığına bakmadan, “Tezgâhtır” diyerek savunmaya geçiyor, hatta umursamadan "Ama öteki de şunu yaptı" diye pozisyon alıp olayın gazını almaya çalışıyor. Yani siyasiler, kişi ve kurumlar olayları değerlendirirken nesnel gerçekliği aramak yerine daha çok kimliklerinin, ön yargılarının, duygularının, psikolojik ve sosyal benliklerinin etkisiyle hareket ediyor.
Evet, bu geçmişte de vardı ama insanlar bugünkü kadar körü körüne savunma noktasında değillerdi. En azından arada bir de olsa "Eleştiriler doğru mu, haklı mı acaba?" diye merak ederlerdi. Şimdilerde ise doğruluğuna, yanlışlığına bakılmaksızın anında yalanlama geliyor. Ve hem siyasi taraflar, sözcüler arasında hem de sosyal medya platformlarında karşılıklı karalama ve kusur arama bombardımanı yaşanıyor.
Ekranlardaki tartışmalarda da hakeza. Orada da genellikle iktidar şunu yaptı ya da muhalefet bunu dedi odaklı tartışmalar oluyor. Bu bağlamda da karşılıklı görüş sahipleri körü körüne inanılmaz savunmalar yapıyorlar. Bunlar da anında sosyal medya platformlarına yansıyor. Dolayısıyla, buna siyasi görüş, siyaseten taraftarlığın fanatikleşme durumu da denilebilir. Tıpkı futboldaki "Yensen de yenilsen de seninleyiz" hoşgörü ve kabullenme noktasından "Ölmeye ölmeye geldik" gerilimine kadar evrilen tribün sloganları gibi. Aslında bunun akademik düzeyde anlatımı da var. Onda da şöyle deniliyor:
Güçlü bir uyarıcıyla korunan siyasal aidiyet "biz" duygusu yaratıyor ve doğal olarak bunun dışında kalanlar için "öteki" tanımlamasını da beraberinde getiriyor. "İyi, güzel, doğru" olan tüm özellikleri "biz"in içinde, "kötü, yanlış, çirkin" olan tüm özellikleri "öteki"yle özdeşleştirme duygusu tüm politik ortamı gerçekler üzerinden tartışma ihtiyacını yok ederek, kazanma duygusuyla olgulara körleşmeyi tetikliyor.
Tabii bu durumda da herkes inandığını söylüyor, konuşuyor. Birbirlerini gözlerinin görmediğiyle suçluyorlar. Hem de oldukça kaba bir dil ve üslupla. Çünkü en basit eleştiri dahi saldırı olarak algılanıyor ve savunma refleksiyle, akıldan çok duygular, ön yargılar devreye giriyor. Yani kendi politika ve projelerini anlatmak yerine, rakibini “sözle döverek” tabanına, taraftarına mesaj göndermekle yetiniyorlar. Böyle olunca da üslup sertleşiyor, nezaket ve insaniyet kayboluyor. Buna bir de “lidere tam biat” ve kendini gösterme eklenince iş hepten çığırından çıkıyor. Dün bu durumu deneyimli politikacılara sordum. Özellikle de iktidar ya da muhalefet fark etmeksizin siyasilerin bu gibi davranışlarının nedenlerini. Anlattıkları şunlardı:
"Netice itibarıyla iktidar partisi mensupları da muhalefet partisi mensupları da iki hüviyet taşırlar; biri siyaset arkadaşlığı, diğeri mesai arkadaşlığı. Yani toplumun yararına olan ve toplumun beklediği yasaların çıkarılmasında muhalefet ve iktidar partisi mensupları birlikte mesai verirler, bu bir mesai arkadaşlığıdır. Bunun kullanılan kelimelerle, yapılan davranışlarla değiştirilmesi, bugünkü hale getirilmesi son derece üzüntü verici ve düşündürücü.
Açık hükümdür; milletvekilleri yalnız seçildiği illerin değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin milletvekilidir. Her ili her yöreyi temsil etmekle, onların problemlerine çare aramakla yükümlüdürler. Ama öyle bir dönem geldi ki artık milletvekilleri yalnız seçildikleri il ve seçildikleri partiyle kendilerini konuşlandırarak, o açıdan bakar haldeler. Geldikleri bu durum nedeniyle de toplumu bilinçli bir şekilde karşı karşıya getiren hadiseler gelişiyor."
Kısacası, dememiz o ki siyasette fikir ayrılıkları, dirençler olabilir, normal ama bu hiçbir zaman hiç kimsenin yanlışı savunmak gibi bir görevinin olduğu anlamına gelmemeli. Kritik konularda, dönemlerde de birlik ve beraberlik zamanı olduğu asla unutulmamalı. Yani zaten kutuplaşmanın had safhaya ulaştığı toplumda farklı kesimlerden oy almak hesabıyla var olan tansiyonu daha da yükseltmenin, her eleştiriyi hasmane tavır gibi algılamanın, dahası, körü körüne desteğin hiç kimseye ya da hiçbir partiye yararı yok. Ülkeye vereceği zarar ise malum. Hele de çok sıkıntılı bir dönemden geçtiğimiz şu günlerde...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.