Tacettin DURMUŞ – Onur ARİÇ
Kars Valisi ve Belediye Başkan Vekili Ziya Polat’ın ev sahipliği yaptığı toplantıya, şehirde faaliyet gösteren çeşitli sivil toplum örgütleri ve odaların başkanları katıldı.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, DSİ 24. Bölge Müdürlüğü Sosyal Tesislerinde gerçekleştirilen toplantıda yaptığı geniş kapsamlı sunumunda, anayasa tartışmalarına da değindi.
Sivil Anayasanın önemine değinen Mehmet Uçum, yeni anayasanın adının ‘2023 Anayasası’ olması gerektiğine vurgu yaparak, Türkiye’nin yeni anayasaya kavuşması halinde; 2023 Anayasasının bu adıyla Cumhuriyetin 100. Yılının Anayasası olarak tarihe geçeceğine dikkat çekti.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanlarından Ayhan Oğan’ın da katıldığı STK ve Oda başkanları buluşmasında konuşan Mehmet Uçum, Türkiye’nin Yeni Anayasa İhtiyacı Ve Temel Yaklaşımlara İlişkin konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
“Anayasa Yeni Anayasa konusu hem ülkemizin toplumsal, siyasal ve hukuksal süreçleriyle şekillenen bir ihtiyaçtır. Hem de günümüz dünyasının dönüşüm sürecinde ortaya çıkan yönelimlerle iç içe geçen bir ihtiyaçtır. Dünya açık güç savaşlarının ve alt üst oluşların yaşandığı bir ara dönemden geçiyor. Bu dönemin temel özelliği küresel emperyalizm ile milli devletlerarasındaki çatışma oldu.
Böyle bir çatışma ortamında milli devletlerin bağımsızlıklarını korumaları, güçlendirmeleri, iş ve güç birliği yapmaları son derece önemli hale geldi. Milli devletler dört ana kolon üzerinden varlıklarını güvenceye alabilir: Buna göre;
-Ülkesel aidiyet, yurtseverlik, millet bilinci ve tarihsel birikimle belirlenen devlet-ulus ilişkisi, -siyasal ve sosyal sistemin temelini ve esaslarını belirleyen devlet-toplum ilişkisi,
-Haklar ve özgürlükler yaklaşımıyla şekillenen ve işleyen devlet-birey ilişkisi,
-Küresel sistem içinde ülkelerin yerine ve rolüne göre ortaya çıkan ülke-dünya ilişkisi, bu dört ana kolonu oluşturuyor.
Bu dört ana kolondan oluşan milli devlet yapısının temel ve bağlayıcı metni anayasadır. Mevcut 1982 Anayasasının bu konularda hem yetersiz hem sorunlu olduğu genel kabul görüyor. 1987 yılından beri yani tam 36 yıldır Türkiye’de yeni ve sivil bir anayasa talebi var. Başlangıçta 177 asıl maddeye sahip 1982 Anayasası şu anda 154 asıl madde olarak caridir. Cari maddelerin 96’sı otuz yıl içinde 19 seferde 184 hususta değişikliğe uğradı. 4 değişiklik ise yürürlüğe girmedi. 19 değişikliğe rağmen Türkiye’de yeni anayasa ihtiyacı ortadan kalkmadı. Çünkü 1982 Anayasasının 58 maddesi hiç değişmedi. 45 maddesinde ise tali değişiklikler oldu. Yani yürürlükteki 154 maddenin 103’ü bütün esaslarıyla darbe anayasasının hükümleridir. Hem darbe ürünü olan hem de bu kadar çok değişikliğe uğrayıp bütün iç tutarlılığını, dil ve terim uyumunu yitirmiş yamalı bohçadan beter bir anayasayla yaşamak Cumhuriyetin 100. Yılında ülkemize yakışan bir durum değildir.
NASIL BİR YENİ ANAYASA!
Devlet-Ulus İlişkisinin Anayasal Esasları Elbette yeni bir anayasa hedeflense de sıfırdan, sil baştan bir kurgu olmayacağı tüm toplumda genel kabul görüyor. Cumhuriyetin, Cumhuriyetimizin kurucu lideri Atatürk’ün, üniter yapının, adalet ve insan haklarına dayanan, demokratik, laik, sosyal devlet ve hukuk devletinin temel olduğu, resmî dilin Türkçe, bayrağın ay yıldızlı Al Bayrak, millî marşın İstiklal Marşı, başkentin Ankara olduğu bir anayasa Milletimizin vazgeçilmezidir. Yeni anayasada halk iradesinin temel kazanımı olan başkanlık sisteminin ve tüm kuvvetler açısından demokratik meşruiyet ilkesinin korunması ve geliştirilmesi de özellikle 14 ve 28 Mayıs 2023 seçimlerinden sonra halkımızın verdiği bir talimata dönüşmüştür. Açıktır ki Cumhuriyetimizin ilkeleri ve demokratik birikimimiz yeni anayasanın kaidesi yani en sağlam temeli olacaktır. Bu temel üzerinde yükselecek ve 41 yıl sonra darbe anayasasından tamamen kurtulmamızı sağlayacak adıyla, felsefesiyle, çağımıza uygun içeriğiyle yeni bir anayasadan söz edebiliriz. Kurumsal yapıların ve seçkinlerin taleplerine ve iradelerine değil halkın talep ve iradesine yani milli iradeye göre hazırlanan sivil bir anayasa diyebiliriz.
DEVLET-BİREY İLİŞKİSİNİN ANAYASAL ESASLARI NELERDİR?
Devlet-Birey İlişkisinin Anayasal Esasları Türkiye’nin her ferdinin kendini asli unsuru olarak saydığı kapsayıcı Türk Milleti ve Türk Vatandaşlığı yaklaşımının esas olduğu kuşatıcı bir anayasayı ifade edebiliriz. Kişinin her türlü hak ve özgürlüklerinin eksiksiz yer aldığı, yeni kuşak hak ve özgürlük alanlarının tanımlandığı, hak ve özgürlüklerin esas, sınırlamaların istisna olduğu özgürlükçü bir anayasa vurgusu yapabiliriz. Kişilerin maddi ve manevi varlığını korumayı ve geliştirmeyi güvenceye alan, doğanın, çevrenin, iklimin, denizlerin, kıyıların, ormanların, su kaynaklarının, doğal kaynakların, yer altı zenginliklerin korumasını, doğru ve kamu yararına kullanılmasını güvenceleyen, doğal afetlere karşı insanı koruma amacına hizmet edecek hukuksal tedbirleri içeren özetle bireyi kendisi, ailesi, sosyal çevresi ve doğasıyla birlikte ele alan koruyucu bir anayasanın ne kadar önemli olduğunun altını çizebiliriz.
Devlet-Toplum İlişkisinin Anayasal Esasları Herkesin gelir güvencesine sahip olması, genel olarak fırsat eşitliği, çalışanlar bakımından adil bir asgari ücret, ücretsiz sağlık hakkı, ücretsiz eğitim hakkı, eksiksiz sosyal güvenlik hakkı, hassas sosyal gruplara ilave destekler, farklı sosyal yardım ve sosyal hizmet imkanlarının geliştirilmesi, 3 çalışma hakkının eksiksiz gerçekleştirilmesi, toplumda gelir grupları arasındaki farkları yukarıya doğru azaltacak adil bir gelir dağılımı sistemine geçiş gibi bir çok sosyal adalet yaklaşımına ve yeni sosyal politikalara imkan veren sosyal bir anayasayı kuvvetle söyleyebiliriz. Toplumsal meşruiyeti güçlü demokratik sistem, elektronik demokrasi/birey inisiyatifli demokratik sistem işleyişinin geliştirilmesi için elektronik katılım hakkı, halkın milletvekilini geri çağırma hakkı, halkın yasa teklif hakkı, halkın itiraz edici referandum hakkı, halkın Anayasa Mahkemesine başvuru hakkı, yasama sürecine halkın katılım imkanlarının ve mecralarının çeşitlendirilmesi ve güçlendirilmesi, yargılama süreçlerinde halk iradesinin de etkili olacağı yapılar ve fonksiyonlar gibi kurumlar yoluyla gelişkin demokrasiye imkân veren bir anayasayı işaret edebiliriz.
-Ülke-Dünya İlişkisin Anayasal Esasları Nihayet devletin maddi ve manevi varlığını korumayı ve geliştirmeyi güvenceye alan, ülkesel tam bağımsızlığı bütün boyutlarıyla korumaya ve güçlendirmeye imkân veren milli bir anayasa yaklaşımının esas olması gerektiğini vurgulayabiliriz. Her egemen devlet pozitif hukukunu oluştururken ve uygularken beka esaslı bir politik hukuk anlayışıyla hukuk üretimini yapar ve beka anlayışıyla uygular. Nitekim pek çok batı devletinin yaptığı budur. Beka tehdidi oluşturacak ya da beka tehditlerine zemin ve güç kazandıracak bir hukuk uygulaması evrensel hukuk (!) adına olsa bile egemen bir devlet açısından meşru değildir ve asla kabul edilemez. Bu nedenle yeni anayasa hedefinde milli anayasa yaklaşımı belirleyicidir.
Milli Devlet Teşkilatının Anayasal Esasları Bu dört ana kolona dayanan milli devlet teşkilatının anayasal esası kuvvetler ayrılığıdır. Milli egemenlik ilkesine dayanan siyasal sistemler bakımından kuvvetler, egemenliğin fonksiyonlarıdır. Tüm erkler, asıl olarak egemenliğin sahibi halka aittir. Halk, bu erklerin kullanımına ilişkin hakkını devletin organlarına delege eder. Devletin organları, kendilerine delege edilen yetkileri millet adına ve halk için kullanır. Kuvvetler ayrılığı yapısal ayrılık değil, fonksiyonel ayrılıktır. Diğer deyişle kuvvetler ayrılığı egemenliğin parçalanması değil, egemenliğin fonksiyonlarının belirlenmesidir. Yargı erkinin bağımsız ve tarafsız olması da işini yaparken diğer kuvvetlere karşı bağımsız, çıkar odaklarına ve çekişmenin yanlarına karşı tarafsız olmak demektir. Yani yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı da fonksiyoneldir, yapısal değildir. Demokrasilerde her kuvvetin oluşumu meşruiyet ilkesine dayanmak zorundadır. Doğrudan veya dolaylı demokratik meşruiyete dayanmayan hiçbir kuvvet demokratik siyasal sistemin erki olamaz. Demokratik siyasal sistemlerde kuvvetler ayrılığı; meşruiyet açısından halkın iradesine dayanması sebebiyle özdeş olan yapıların, fonksiyonel açıdan ayrı olmasıdır.
4 Kuvvetler ayrılığı kuvvetlerin birbiriyle çatışması yahut çekişmesi demek değildir. Kuvvetler ayrılığı kuvvetlerin birbiriyle iş birliği yapmasına engel değildir. Her kuvvet devletin temel bir unsurudur. Devletin bir bütün olarak hareket etmesi gereken durumlarda kuvvetlerin uyum içinde olması devletin sorunsuz işleyişinin bir gereğidir. Ayrıca her kuvvetin kendi içinde uyumlu çalışması da önemlidir. Özellikle yargı erki içindeki mercilerin hem kendi ilişkilerinde hem de yasama ve yürütmeyle ilişkilerinde uyumlu olması, çatışmadan kaçınması ve karışmazlık ilkesine uygun davranması devlet işleyişinde son derece önemlidir. Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesiyle birlikte devlet teşkilatının işleyişinde yasama ve yürütme kuvveti açısından doğrudan demokratik meşruiyete, yargı idaresi açısından dolaylı demokratik meşruiyete dayanması yeni anayasanın devlet teşkilatı bakımından temel kaidesi olacaktır. Bununla birlikte devlet kurumları arasında uyumu güçlendirecek, özellikle anayasa yargısı ile diğer yargı mercileri arasında yetki sorunlarını çözecek anayasal düzenlemeler yapılması da ihtiyaçlar arasındadır.
Hangi Yöntemle Yeni Anayasa Halkın taleplerine dayanarak hazırlanan anayasa taslağının kamuoyu/sivil toplum tartışmasından sonra teklife dönüşmesi ve TBMM’de 400’den fazla oyla kabul edilse bile halkın onayına sunularak yürürlüğe girmesi yöntemini dikkate alan toplum merkezli anayasacılık hususunda Milletimiz nezdinde genel mutabakat olduğu gözleniyor. Özetle halkla başlayıp halkla biten bir yapım süreci, demokratik meşruiyet ve şeffaflık açısından en doğru yöntem olarak öne çıkıyor.
Hangi Adla Yeni Anayasa Türkiye’de anayasalar kabul edildikleri yılın adıyla anılır. Yürürlükteki anayasa da bu sebeple 1982 Anayasası olarak adlandırılır. Ancak bu hukuki bir zorunluluk değildir. Doktriner ve yargısal bir teamüldür. Bu nedenle Türkiye eğer 2028’e kadar devam edecek TBMM’nin 28. Döneminde yeni bir anayasa kavuşursa yeni anayasanın, 2024 veya sonraki bir yasama yılında kabul edilse bile 2023 ANAYASASI olarak adlandırılması çok anlamlı olur. Anayasanın bu şekilde adlandırılacağı başlangıç metni içinde ifade edilebilir. Böylelikle Türkiye Yüzyılının Anayasası “2023 Anayasası” adıyla Cumhuriyetin Yüzüncü Yılının Anayasası olarak tarihe geçer. Bu sembolizm Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlığın anayasanın içeriğinin yanı sıra adıyla da işaretlenmesi olarak kabul edilebilir. Hedef 2023 Anayasasıdır. 2023’ten sonra hangi yılda kabul edilirse edilsin Türkiye Yüzyılında kabul edilecek yeni anayasanın adı 2023 ANAYASASI olmalıdır.”