Medicana International İstanbul Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Arda Özyüksel, doğumsal kalp hastalıklarından ve tedavi yöntemlerinden bahsetti.
Özyüksel, “Doğumsal kalp hastalıkları (DKH) kalbe ait yapısal (anatomik) ya da işleyiş (fonksiyonel) bozukluklarını kapsayan çok geniş bir hastalık grubuna verilen isimdir. Dünya üzerinde DKH için çok farklı sıklıklar bildirilmekle beraber kabaca her 1.000 canlı doğan bebeğin 2 ila 9'unda bu hastalıklar ile karşılaşmaktayız. DKH sebepleri arasında genetik faktörler, akraba evlilikleri, ileri ebeveyn yaşı ve çevresel faktörler olduğu bilinmekle beraber birçok hastada bu risk faktörleri saptanmamaktadır” dedi.
“Bazı hastalarda hastalığın belirti vermesi yıllar sürebiliyor”
“DKH gerek hastalığın tipi gerek bebekte belirti verme zamanı, belirtilerin tipi ve ciddiyeti gibi birçok açılardan farklı yaklaşım gerektirebilecek bir hastalıkları topluluğudur” diyen Dr. Özyüksel, “Kabaca ifade etmek gerekirse iki ayrı değişken ile bu hastalıkları gruplamak mümkün olabilir: doğum sonrası belirtilerin ortaya çıkış zamanı ve klinik olarak belirtilerin neler olduğu. Belirtiler bazı DKH'lı bebeklerde doğumdan hemen sonra ortaya çıkar. Anne karnında tüm bebeklerde bulunan duktus arteriyozus dediğimiz aorta ve akciğer damarı arasındaki damar doğumdan sonra kapandığında belirtilerin şiddeti artabilir. Bazı hastalarda ise hastalığın belirti vermesi yıllar sürebileceği gibi çok nadir vakalarda 70-80'li yaşlarda şans eseri de saptanabilir” ifadelerini kullandı.
“Dudak çevresinde belirgin olan morarma ile dikkat çekiyor”
Dr. Özyüksel, şunları söyledi: “DKH'lı bebeklerin tanı ve tedavisinde genel olarak iki tip klinik tablo söz konusudur. İlkinde sağdan sola şant dediğimiz, akciğere gidemeyen oksijensiz (kirli) kanın vücuda giden kanla karışması sonucu ortaya çıkan morarma söz konusudur. Bu bebeklerimiz özellikle duktus arteriyozusun kapanmasından sonra kanlarındaki oksijen düzeyi düşük olduğu için dudak çevresinde belirgin olan morarma ile dikkat çekerler. İkinci klinik senaryoda ise soldan sağa şant dediğimiz oksijenlenmesi iyi (temiz) kanın kalpteki veya büyük damarlardaki bir delik veya bağlantı sebebiyle akciğer damarlarına ve oradan da tekrar kalbe dönerek morarma olmaksızın kalp yetmezliği söz konusudur. Bu bebekler ise mor olmamakla beraber beslenme sonrası nefes sıklığında artma, terleme gibi kalp yetmezliği belirtileri gösterirler.
Çocuk kardiyoloji ve çocuk kalp damar cerrahisi olan merkezde doğum gerçekleştirilmeli
DKH tanısında detaylı bir hikaye ve fizik muayene sonrası tanıda en önemli araçların başında ekokardiyografi gelmektedir. Ekokardiyografi bildiğimiz ultrasonun kalp için uygulanan, X ışını içeremeyen ve tekrarlayan tetkiklerde bebeğe bir zararı olmayan bir tetkiktir. Ekokardiyografinin klinik kullanıma belirgin olarak girdiği 1970'li yıllardan sonra DKH tanı ve tedavisinde çığır açılmış olup bebekler erkenden tanı alabilmekte ve gerekli tedaviler planlanabilmektedir. Bunun ötesinde, sonraki yıllarda kullanıma giren anne karnında kalp ekokardiyografisi sayesinde (Fetal EKO) gerek aile gerek doğumu gerçekleştirecek olan kadın-doğum hekimi ve gerek doğum sonrası tanı ve tedaviyi planlayacak çocuk kardiyologları ve kalp cerrahları önceden plan yapabilmektedir. Günümüzde anne karnında 16. haftadan itibaren Fetal ekokardiyografi yapılmakla birlikte 20-22. Haftalarda uygulanması tercih edilmektedir. Anne karnında bu tür bir kalp anormalliği saptanması durumunda çocuk kardiyoloji ve çocuk kalp cerrahisinin de bulunduğu tam teşekküllü bir merkezde doğumun yapılması tercih edilmelidir.”
“Erken tanı hayat kurtarır”
Doç. Dr. Arda Özyüksel, “tıpta çoğu hastalıkta olduğu gibi bebeklerdeki kalp hastalıklarında da ‘erken tanı hayat kurtarır' desek abartmış olmayız. Biz hekimler hemen girişim yapmaya gerek olmasa da bu tür bebekleri yakından takip etmek ve gerektiğinde müdahaleyi doğru zamanlama ile yapmayı önemsemekteyiz. Bebek sahibi olan, olmayı planlayan ailelerimizin de bu konuda bize yardımcı olmalarını bekler, herkese sağlıklı günler dilerim” açıklamalarında bulundu.