Toplumları ayakta tutan, toplumun temel değerleridir. Bütün dünyayı her şeyiyle tek tipleştirmeye çalışan küresel yaklaşımların dayatmalarıyla; giyimimizden yemek kültürümüze, müziğimizden tüketim anlayışımıza kadar her şeyimiz değişiyor ve dünyada tek tip toplum olmaya doğru hızla evriliyoruz. Yaşanan bu değişimlerin hiç birisi kendi mecraında/doğal seyrinde kendiliğinden oluşmuyor. Bu değişimler belli küresel güçlerin, hem ülke yönetimlerine dayattıkları hukuki düzenlemelerle hem de hayatın her alanına hükmedebildikleri mali güçleri aracılığıyla oluşan algı yönlendirmeleriyle gerçekleşiyor.
Önce toplumların mevcut kavramlarının içi boşaltılıyor ve yerine kendi kavramlarını dayatacakları zemini oluşturuyorlar. İnsanoğlu hangi kavramlarla konuşmaya başlarsa o kavramlarla düşündüğünden, hiç farkına varmadan düşündüğü kavramın kültür hayatını yaşamaya başlıyor.
Birleşmiş Milletler CEDAV Sözleşmesi, Lanzarote Sözleşmesi, İstanbul Sözleşmesi… Sözleşmelere bağlı ülkelerin hukuk sistemlerindeki uyumluluk düzenlemeleriyle, küresel çapta bir aynileştirme, tek tip düşünen ve yaşayan insan modeli/insan toplumu oluşturma projesi kademe kademe hayata geçiriliyor.
“Kadına şiddetin önlenmesi” gibi çok masum bir söylemin arkasında toplumun temel değerlerinin ve aile yapısının kökten değiştirilmeye çalışıldığını açıkça görüyor ve yüksek sesle “HAYIR” diyoruz.
Batının tükenmiş aile yapısını, fıtratı bozulmuş nesillerini, merhameti kalmamış toplumsal yapısını görmezden gelip hala batı hayranlığıyla dünyayı algılamaya çalışan azınlığın “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Cinsel Yönelim Özgürlüğü” gibi tuzak kavramlarına “HAYIR” diyoruz.
Kadına şiddetin sebebini “cinsiyet” tanımlamasında gören, şiddetin mekanını aile/ev şeklinde tanımlayan, şiddetin sebebini ortadan kaldırmak için cinsiyeti tanımlayan inancı, kültürü, geleneği “kökünden kazımayı” hedef olarak koyan anlayışa “HAYIR” diyoruz.
Fıtri olan cinsiyet kavramının yerine “Toplumsal Cinsiyet” diyen, kadın ve erkek ayrımını tehlikeli bulan, buna karşı “cinsel yönelim”i dayatan İstanbul Sözleşmesine ve türevlerine “HAYIR” diyoruz.
Toplumun cinslere yüklediği rolleri cinsiyet eşitsizliği sayan, kadını erkekleştirip erkeği kadınlaştıran, fıtratı bozup toplumu ifsat eden yaklaşımların tümüne “HAYIR” diyoruz.
Sözleşmenin iptaliyle kadına şiddeti engelleyecek zeminin kaybolacağı iddiası uyanıkça ortaya atılan bir perdelemeden ibarettir. Yürürlüğe girdiği 2014 yılından beri şiddetin azalmadığı, hatta arttığı gerçeği ortadayken; konunun yeniden değerlendirilmesini, kendi toplum ve inanç değerlerimizle yeni düzenlemelerin yapılmasını elzem görüyoruz.
Kadına şiddet, en iyi şekliyle toplumun temel milli değerleri merkeze alınarak önlenebilir.